9 Haziran 2009 Salı

birleşme üzerine

"akşam, yine akşam, yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam!"


anlaşılmak için çabalamayan büyük şair ahmet haşim'e selam olsun. dostumla güzel bir akşam sohbeti gerçekleştirdik. yürüdük, konuştuk ve yürüdük. aşk üzerine konuştuk, sevgi üzerine. kavuşmak, ayrılmak, reddedilmek, reddetmek üzerine. bağlanmak, kopmak üzerine. evlilik bağı üzerine. bu arada şunu da eklemek istiyorum, insanın kalbinin ve beyninin uyumlu olduğu bir dostu olması kadar güzel şey azdır. hesse de iki erkeğin samimi dostluğundan daha güzel ve gerçek bir şeyin nadir olduğunu söyler.

evlilik bana saçma gelirdi önceleri. çünkü çok büyük bir külfet. çok büyük bir sorumluluk. sonunda mutlu olup olmayacağından habersiz bir boyunduruğun altına girme eylemidir evlilik. bir insan bunu niçin yapar allah aşkına? işte bu yürüyüş esnasında çözdüm bu bilmeceyi. cevap basit. aşk. aşkın o itici ilahi gücü olmasa, o gaz olmasa, insan ne için bu kadar saçma sapan bir işe kalkışsın ki? niye evlensin?

aptal "evlilik aşkı öldürür mü?" tartışmasından da bahsedelim bu arada. evlilik tabi ki aşkı öldürür. hatta sevdiğinin yanında rahat davranmaya başlayan bir aşık da aşkı kaybetmiştir. aşkın en yüce hali en büyük reddedilme ve imkansızlıktan doğar. kainat bu temel üzerine kurulmuştur. entropi kanunu da işte budur. seven sevilmez, bu kadar basit. hale hele "ben seni seveyim, sen de beni o kadar sev" aşkına inanmak aptallıktır. işte bu keskin noktayı anladığın zaman hayat hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak. hep bir seçim yapmak zorunda kalacaksın.

seveceksin dostum, yahut sevileceksin. sevmek sana çok şey katacak, kendini bile bu yolla keşfedeceksin. ama o seni sevmeyecek hiç bir vakit. seni lütfedip hayatına kabul ettiğinde bile. veya sevilmek üzere serbest bırakacaksın kendini. seni delicesine seven birini bulabilirsin. ama sevilmek, bir hayaletin öpmesi gibidir. hissedemezsin, sana bir şey katmaz. o seninle birlikte olmaktan mutludur. ama senin kalbin hep boş ve bilinmeyen bir sevgilinin özlemiyle dolu kalacaktır.



cibran'a yer vermemek olmaz. el mitra soruyor el mustafa'ya evliliği. ermiş yanıtlıyor.

"Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,
Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi
Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez."


diyor el mustafa. son olarak ben de diyorum ki:

"aşkı tatmamış insan pisliktir, gübredir. ancak o güzel tohum içine girerse çiçek açar ve pis kokusunu güzel ilahi bir rayiha kapatır."

6 Haziran 2009 Cumartesi

titrek

uyuyamıyorum
yakacak kadar yakın
bu aşk dedikleri
koklayamayacak kadar uzak
bekliyorum

3 Haziran 2009 Çarşamba

geceye

Uykusuz gecem... Dönmeyen saat ve dağılmayan bulutlarım... Karanlığın ve sabah kızıllığının üstüne.

İşte bu saatlerde, zaman artık beni taşımaz da sanki üstünden atmaya çalışır. Tutunmak da gelmez artık içimden. Yetmedi mi bunca cefa, bunca hüsran derim. Ey zaman, bırak artık beni durayım. Yetmedi mi sürüklendiğim?

Damlayan su, saat tıkırtıları ve bitmeyen hesaplaşması ruhumun. Gökyüzü lacivert, iner üstüme. Yıldızlar sönsün artık benimdir tüm karanlık. Gece bende hüküm sürsün, artık doğmasın güneş. O varken burkuldu kalbim, aşkı taşıdım. Hep mutsuzdum, hep gündüz...

Gece bende hüküm sürsün. Siz uyusanız. Yaşasam bu hüznü ta fecre kadar, dalıp da seyreylesem alemi penceremden.

(lisede yazmıştım, şimdi bakınca epey amatör duruyor)

sıfır saniye

yan yanayız. bir karış mesafe ancak var aramızda. beynimin içerisinden yazılmamış şiirler, söylenmemiş sözler geçiyor birbiri ardına. cesaret edemiyorum bu uçan harfleri uç uca ekleyip ona sunmaya delicesine. kalkıp haykırmalıyım, hatta onu sarmalı sarmalı içine akmalıyım. bütün bu gelgiti yaşarken ona bakmamaya çalışıyorum hem de. gözlerim ileride ufukta çakılı. camın önüne konan kuşlar olur ya bazen. o vakit davetsiz misafirin güzelliğini doya doya seyreder, gitmesin, ürküp uçmasın diye dua ederim hep. kalbimden onu sarmak kucaklamak kanatlarını avuçlarıma almak isterim de ürkütüp uzaklara kanat çırpmasından endişe ederim. işte bu kuşları anımsadım o anda. ne kadar zaman geçti hiç hatırlamıyorum. belki de masallarda bahsettikleri gibi zaman durmuş bile olabilir, inanırım.

1 Haziran 2009 Pazartesi

mide ağrısı

bir sonraki otobüse binsen
şey diyecektim de
nasıl desem
soracaktım da
hani söyleyemedim ya
saçmalık neyse boşver sen