10 Ekim 2009 Cumartesi

bu akşam

akşam dönüştürüyor beni, pek kimse bilmez. başkaları için zorlukla çıkardığım kahkahalar anlamsızlaşıyor kendimle baş başa kalınca, kökü insanın dünyaya düşmesine kadar uzanan o meşhur "insanı olur olmaz yakalayan sebepsiz hüzün" misafirim oluyor. kimi zaman ben yıldızlara bakarken gelmiş oluyor, kimi zamansa derin bir iç çekişimde yanımda buluyorum onu. bazen de aşk sızılarımda ziyaretime geliyor. konuşuyoruz havadan sudan kendisiyle, hasbihal ediyoruz. seviyorum onu, keşke gitmesen, diyorum. güneş doğmadan evvel kapısına uğranacak epey romantik, epey şair, epey yalnız var, diyor. gidiyor.

(http://blackcloudconnected.deviantart.com/art/Alone-29284646)

birisinin nazarında onun "deniz feneri" olmuşum. ben yolunu kaybetmiş ve üstelik yolu bulma telaşından bile sıyrılmış bir meczupken hem de. bu beni mutlu etti, ama itiraf etmeliyim ki bir o kadar da şaşırttı.

sahi, deniz feneri hüzünden başka ne çağrıştırabilir insana? sislerle kaplı bir sahilde kayaların üzerinde yalnız bir kule. gemicikler kaybolmasın diye ışığıyla dağıtıyor sisleri. ama kendisi de kayıp aslında. nereden gelip de çakılı kaldığını bilmiyor o lanet kayalığın üzerine. ama yine de var içinde, sislerin ve kayaların elinden alamadığı yegane şeyi, ışığı. kendisi kirlendi belki, gelip vuran dalgalar yıprattı. ama o ışığıyla anlattı. kadim kayıp, gemileri kurtardı.

masaldan gerçeğe dönersek, gemi ile bu akşam kah konuştuk kah susuştuk. konuşmayı pek sevmem ama onunlayken çok konuşuyordum bu aralar. "deniz feneri" payemi onca lafın içerisinden bir iki doğru söz çıkmasına borçluyum galiba. ama farkımız şu ki, o susarak bile benim ışığım olmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder