2 Nisan 2009 Perşembe

sihirli değnek mektubu (yaşanmış masal)



uyuyamıyorum.

bu satırları okumaya başladıysan, Hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı bir sürece girmeye cesaret edebildim demektir. sihirli, gizemli bir değnek değecek artık hayatıma. bu bir iyilik perisi dokunuşu da olabilir, bir cadının kara büyüsü de. ayrıca şunu bil ki, artık dayanacak takatim kalmadığı için yazıyorum. ve emin ol yazmadığım her gün yavaş yavaş eriyordum.

sen, bir sonbahar günü benim tahtaları eskimiş, boyası kavlamış, camı kirli pencereme konan bir serçeydin. hazanımın tüm o kasvetini dağıtmaya yettin. seni hep daha yakından seyretmek, hatta avucuma almak isterdim. ama bunu yapamayacağımın da farkındaydım. elimden uçacaktın. daha yakınında olmak isterken seni büsbütün kaybedebilirdim. bunu için yaklaşmaya cesaret edemedim. uzaktan iç çekişlerle seyretmeye devam ettim. bu haldeyken her geçen saniye, her içime çektiğim nefes hayat canımdan bir parça koparıyordu.

hayatlarımızın belli bir yerde kesişmesi, ilahi bir mucize. belki hayata geliş sebebim seni bulmaktı. bu hissi tatmaktı. buna her geçen gün daha da coşkun duygularla inanıyorum. kapılarımı kırdın, içeri aniden girdin. ne iyi ettin kartanemiz. bizim; benim ve meleklerin kartanesi.

“siz bu saf bu kar tanemiz
tozlu dünyamıza niçin geldiniz

süzülerek göklerden beni seçtiniz
yüzümde tebessümü keşfettirdiniz

ayrılık rüzgarı esmeseydi belki
günahımın ateşiyle erirdiniz

sahi niçin geldiniz

ben aşkı seninle tanıdım. ve belki de seni aşkla tanıdım başından. ilk gördüğüm andan itibaren serseme döndüm. ne yapacağımı şaşırır oldum. sen benim islerle kaplanmış, kapısı hiç açılmamış kalbime düşen bir beyaz kar tanesi oldun. elime almak, avucumda tutmak istedim. eriyeceğinden korktum. hatta seni kalbimde saklamaya korktum. kalbimin kirleriyle kirlenmenden korktum. sen kalbimin ortasında bir kartanesi, kartanemiz olarak duruyorsun öylece. ah işte bu bekleyiş beni eriten. sen içimdesin ama ellerim sana yaklaşamıyor. korkuyor ellerim, sana bakmaktan bile endişe duyuyor ağlamaktan şişmiş gözlerim. ben yaklaştıkça, uzaklaşacağını hissetmekteyim. mengenedeyim.

aşk buymuş demek ki, aşık olmadan önce aşk üzerine şiirler, yazılar okumayı severdim. artık delicesine biliyorum ki; aşkın bir zerresi bile sözlere, bestelere, resimlere aktarılamayacak kadar yüce ve ilahi. aşkım bir kuş gibi. özgürce uçan, yüce melodilerle ve eşsiz renkleriyle gönüllere uğrayan bir kuş. onu, başkasına dinletmek için kafese koyduğunda ötmüyor, rengi soluyor ve kanatlarını çırpamıyor. bu satırlarımın da aşkımı anlatamayacağının farkındayım. ancak başka çarem yok. aşk artık benim için susmak ve içimdeki misafir kuşu dinlemek. o ruh gibi tülden ince, şeffaf, buhardan kuşu dilimle rahatsız etmemem gerektiğini biliyorum artık.

“bir minik dudak kıvrılmasıydı sadece
tebessüm değil gülücükten bile uzak
sönmeyen bir anı oldu şimdi zihnimde
yirmi yılın saniyeden küçük hissesi

bir tebessümün bile bana ilahi bir dokunuş, bir meleğin kanatları gibi geliyor. zamanı dondurmak istiyorum böyle anlarda. ruhum, her çiçekten bir damlası alınmış bir parfümle yıkanıyor baştan aşağı. kokusu silinmiyor hiçbir zaman. ne zaman siyah hayatımdan bıkacak ve son vermek isteyecek olsam o koku bana seni hatırlatıyor. çiçekler dökülüyor başımdan aşağı. hayata sen bağlıyorsun beni. anla.

sana layık olmadığımı biliyorum. senden hiçbir bir beklentim yok. ama yazmasam ölecektim. anla lütfen. ellerim titriyor, o yüzden ellerimle yazamadım. hem böylesi daha az acı veriyor kalbime. daha az ağlıyorum yazarken.

hepsini okuduysan teşekkür ederim. okumayıp, buruşturup attıysan da teşekkür ederim ve ayrıca rahatsız ettiğim için özür dilerim. incitmek istemem. okuduklarına canını sıkma ne olur. ben bir meczubum. boş ver beni. ne dersen, ne düşünürsen haklısın. lütfun da hoş, kahrın da hoş. sen benim kartanem, kartanemiz olarak kalacaksın. kalbimde yaşayacak nazenin kartanemiz. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak değil mi? şiirlerim öksüz mü kaldı?

elveda demem gerekecek sanırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder